ÇAĞDAŞ AMERİKAN ŞİİRİNİN AYKIRI VE NAİF SESİ: SOLMAZ SHARIF – Karaköy Mono

Dışarıda kalmak yeni bir şey değildir onun için. Dışarıda kalmak ama içeri bakmak olarak nitelendirir bu durumu ve şiirlerinin dokusunu örerken bundan yararlanır.


Küçüklüğümde ailemde sık sık anlatılan bir olayı, biraz büyüdüğümde yaşamış olduğumu iddia ediyor ve tıpkı yaşamış gibi tüm detayları ile naklediyordum. Aile üyeleri ise ısrarla bu olayın, ben doğmadan önce annem bana hamileyken yaşandığını tekrarlıyorlardı. Bana kalsa hâlâ bizzat yaşadığımı iddia ederim ama onca insan da yanlış hatırlıyor olamaz, değil mi ya?

Solmaz’ın yaşamında da aynı şekilde olmasa bile benzer bir durum oldukça etkili olmuştur. Solmaz henüz iki üç yaşlarında iken amcası İran-Irak savaşında öldürülmüştür. Muhtemeldir ki bu üzücü olay, Solmaz’ın rejimden kaçarak Amerika’ya yerleşen ailesi arasında sık sık konuşulmuş ve kederle yâd edilmiştir. Bu üzücü kayıp, yıllar içerisinde Solmaz’ın hafızasında büyümüş, serpilmiş ve onun dünyaya, insanlara, hayata, savaşa ve sürgünde yaşamaya karşı bakışını şekillendirmiştir.

İranlı bir ailenin, İslam Devrimi’nin baskıcı tutumundan kaçmak için çıktığı Amerika’ya göç yolunda, İstanbul’da doğan Solmaz’ın, sanki daha doğarken bir yerin parçası olma hakkı elinden alınmıştır. Çocukluk ve ergenlik dönemi ise bu yersiz yurtsuzluğun bir nevi devamı olmuştur. Bu dönemi, anne babasının eğitimlerini tamamlayabilmeleri için ve bir yerlere yerleşme çabalarıyla sürekli bir yerden başka bir yere göçlerle geçmiştir. Teksas, Birmingham, Alabama derken ergenlikten gençliğe geçiş sıralarında nihayet Los Angeles’a yerleşebilmişlerdir.

Daha önceki şehirlerde de İranlı sürgün ailelerle karşılaşan Solmaz, kalabalık bir topluluk halinde yerleşmiş sürgün İranlılar ile ilk kez Los Angeles’ta karşılaştığını belirtir röportajlarında. Buna karşın, onların dünyasına çok da erişemediğini ve hep olduğu gibi kendini dışarıda, dışlanmış bulduğunu ve bu hissin şiirleri üzerinde etkili olduğunu söyler. Dışarıda kalmak yeni bir şey değildir onun için. Dışarıda kalmak ama içeri bakmak olarak nitelendirir bu durumu ve şiirlerinin dokusunu örerken bundan yararlandığını belirtir.

Kuşkusuz bu dışarıda kalma duygusu Solmaz’ın kendi iç dünyasına daha fazla odaklanmasına neden olmuştur ve onun iç dünyasında ise genç yaşta İran-Irak savaşında hayatını kaybeden amcasının açtığı büyük, anlamsız bir boşluk durmaktadır. Genç, duyarlı ve yaşının çok daha ilerisinde bir kavrayışa sahip olan Solmaz için bu boşluk; tanımlanması, açıklanması ve açık edilmesi gereken bir boşluktur. Bu boşluğun izini süren Solmaz, dil vasıtasıyla hayatımızın bir parçası kılınmış olan şiddete ve şiddetin doruk noktası olan savaşa, savaşın birey üzerindeki etkisine ulaşır. Bu keşif onu, içinde büyüdüğü toplumun en etkin kurumlarından birinin, Amerikan Savunma Bakanlığı’nın sözlüğüne ulaştırır.


Solmaz Sharif, şiir aracılığıyla  dile uygulanan şiddeti arıtmaya girişir, yeri geldiğinde çığlık atan şiirler kurar.


Savaşın yıkıcılığını her yönüyle deneyimlemiş olan Solmaz, bu deneyimin bilgeliğiyle yepyeni bir misyona soyunur. Şiir aracılığıyla dili dönüştürmek ister. Şiir aracılığıyla dile uygulanan şiddeti arıtmaya girişir. Çağdaş Amerikan şiirinde, büyük ses getiren ilk kitabı “Look” böyle doğar. Bu kitabında, Solmaz, Amerikan Savunma Bakanlığı’nın sözlüğünde yer alan kelimeleri ve kavramları, söz yerindeyse yeniden yazar. Sözlükte yer alan kavramları, günlük hayatın içine, özellikle de bireyin hayatına eklemleyerek yaşayan, asi, ikaz eden, yeri geldiğinde çığlık atan şiirler kurar. Bu suretle savaşın, bireysel yaşamdan ayrı tutulamayacağını vurgular. Hatta savaşın, en çok bireyleri etkilediğini; ancak günümüzün kapitalist sistemi ekseninde savaşın, sokaktaki bireylerin hayatını hiç etkilemeyen, uzak yerlerde ve soyut mekânlarda yaşanan, cam duvarlardan izlenen sıradan bir olaymış gibi gösterilmeye çalışıldığının altını çizer. Savaşın, öylesine bir olaymış gibi günlük hayatlarımıza nasıl eklemlendiğini göstermeye çalışır.

Oysa savaş, komşularımızı, yakınlarımızı, hatta en yakınlarımızı hiçbir mantıklı açıklama ve özür dileme gereği duymadan herhangi bir şeymiş gibi hayatlarımızdan koparıp götürmesidir. Yalnız ölenlerin değil geride kalan bireylerin hayatlarında da hiçbir eksilme, hiçbir yaralanma yokmuş gibi bir algı yaratılmaktadır. Solmaz’ın şiirlerinin omurgasını, bu yanılgıyı yıkma çabası oluşturmaktadır.

Kendisi de sürgünde yaşayan ve Amerika’da bazı feminist toplantılarda duyduğu “renkli kadınlar” gibi tuhaf tanımlamaları yadırgayan, irkilen ve hâlihazırda savaş mağduru bir kadın olan Solmaz’ın şiirlerinde, kadın ve kadın cinsiyeti üzerinden kurulmaya çalışılan hastalıklı iktidar çalışmaları da önemli yer tutar. Kadınları ve savaşın, sürgünlerin, cinsiyet, renk, ırk ayrımlarının onların bireysel varlıklar üzerinde yaptığı yıkıcı ve örseleyici etkileri; dinamik ve ilgi çekici bir şekilde şiirlerine taşır. Savaşların ve çeşitli nedenlerle ötekileştirmelerin en büyük mağdurlarının kadınlar olduğunu belirtir ve kadınların, dünyanın hemen hiçbir yerinde özgür olmadıklarını, hatta bizzat kendi bedenleri üzerinde dahi söz sahibi olamadıklarına dikkat çeker.

Bugün hemen hepimizin an be an izlediği, örselendiği ve gizli yaralar edindiği savaşlara ne yazık ki hemen hiç ara verilmemektedir. Bu ise dünyanın hemen her yerinde iç yaralarla dolaşan kırgın, kızgın, kırılgan ve çaresiz hisseden kitlelerin çoğalmasına neden olmaktadır. Solmaz, şiirlerindeki bu kelime oyunları ve günlük yaşam dilinin içine eklemlediği savaş-savunma terimleriyle bu algıyı ve bu algıdan kazanç sağlayanları suçlar ve afişe eder. Çok sesli, uzun cümlelerle öykülediği ya da kısacık dizelerle daha vurucu kıldığı şiirleri, sesini duyurmaya ve bu anlamda kalıcı olmaya kararlı gözükmektedir.

 

SOLMAZ SHARIF

HAZIR KUVVET

 Türkçesi: Zeynep Suçin, Elçin Sevgi Suçin

 

Gittiğimiz her yere, saçım bağlı
gittim
kimse göremezdi-

makasın keskin ucunda
bukleleşmiş kurdelem
arabalarımızın çarpışmaları

eyaletler
arası süren
şeritlere çarparken

uyandırması gereken bizi
sarsarak. Gittiğimiz her yerde
sahiplerini

fırlatan atlar,
kılıflı tabancalar
ya da iki Fransız

dans eden
harabe bir oturma odasında
siyah ve beyaz içinde,

sinemada
nazik dana yüzlerimiz
aydınlatılmış yumuşakça

Sinemanın Yeni Dalgası tarafından
asla
sevemeyeceğim. Yumuşak pırlaması

SÜREKLİ GÖRÜNTÜ ŞERİDİnin.
Nedir faşizm?
Sordu bir öğrenci bana

ve inanır mısınız
tanımı
hatırlayamadığıma?

Sone,
dedim.
Bunu diyebilirdim:

yaptırımlaşan ikiliğimiz.
GİZLİ saç bağım.
Sinemaya sürmek arabayı

sen bağırıyordun
Bağırmak bu değil
diye düzelttin

arabada, küçücük bir
amfi tiyatroda. Bunu
çözeceğimi düşündüm

ve bu
ÇÖZÜMLE, daha güçlü bir
yurttaş olacağım.

Faşizm bu.
Ziyafet
üstüne ziyafet

vals üstüne vals,
düğünler hayranlarla
sarılmış, yaşlı

çiftler için
birbirlerine dokunabilecek kadar
yükselecek toplum içinde

HAREKAT ALANLARI ARASI
TRAFİKte
bağırıyordun
ve bizimleydi, kısa süreliğine

bir şerifin tadilatlı otobüsü.
Dolu ya da boş
imkânsızdı görmesi.